Pazartesi, Kasım 25, 2013

Balkabakli pay (Pumpkin pie)

Eskiden her Sükran Günü aksami babamin calistigi üste bir yemek verilir, üste calisan bütün aileler bu yemege katilirlardi. Hayatimda ilk defa o zaman, 14-15 yaslarimdayken yemistim balkabakli payi. Muntazamca kesilmis bir dilim ve üzerinde hem hos bir süsleme hem de extra tat olarak da krem santisi ile birlikte. 
17 yasimda bir seneligine gittigim Amerika da da, yanlarinda yasadigim Amerikan ailedeki "annem" Mrs. Murray cok cok güzel yapardi bu payi. En cok da orada müdavimi oldum. 

Ülkemizde balkabagi aslinda bolca yetismesine ragmen, kabak tatlisi disinda pek bir yemegi yada tatlisi yapilmiyor maalesef. Halbuki bilgimiz klasik kabak tatlisinin disinda, balkabakli paylar ve balkabagi corbasi da enfes. 

Bugün sizlere balkabakli payin tarifini verip , adim adim fotograflariyla nasil yaptigimi anlatacagim. 

Malzemelerimiz bunlar: 

Tabani icin:
1 su bardagi un ( gerekirse daha fazla)
1 su bardagi pudra sekeri 
150-200 gram tereyagi
1 paket vanilin 
2 yumurta 
gerektigi kadar soguk su (azar azar)

Ic dolgusu icin:
2 kap balkabagi puresi
1/2 kap esmer seker
3 yumurta
3/4 kap yogunlastirilmis süt (Kondensmilch)
1 ve 1/2 tatli kasigi rendelenmis taze zencefil
3/4 tatli kasigi tarcin
1/8 tatli kasigi toz karanfil
1/8 tatli kasigi tuz
1 yumurta (2 tatli kasigi su ile cirpilmis) (uzerine surmek icin)

Uzeri icin 
1 kap krem santi
yada sonbahar meyveleri, 
yada her ikisi de;)




Ben ic dolgusu icin bu seferlik hazir bir karisim kullandim. 
Hazir karisim kullanmayanlar, 2 kap balkabagi püresi, 1/2 kap esmer seker, 3 yumurta, 3/4 kap yogunlastirilmis sü, 1 tatli kasigi rendelenmis zencefil, biraz tarcin, toz karanfil ve azicik tuzu birbiriyle özdeslesene kadar karistirmali. O zaman ic dolgunuz hazir. 
Ic dolguyu hazirlayip bir kenara alabilirsiniz. 












Ben öncelikle  hazir dolguyu bir kaba bosalttim. 















Icine sütü ekledim. 




















Yumurtalari da ekledim ve karistirdim. 















Ardindan pay kalibimi ve hamuru yapmakta kullanacagim diger malzemeleri cikardim. 


















Iki yumurtayi genisce bir kaba kirdim.















Üzerine bir paket vanilin döktüm. 


















200 gram kadar tereyagini ekledim. 


















1 bardak pudra sekerini de ekliyoruz. 

















1 bardak da un ekleyin. ( Daha sonra hamurun kivamini tutturana kadar gerekirse daha fazla un da ekleyebilirsiniz) 













Hamurun kendini toparlayincaya kadar - hafif sert bir hamur olmasi gerekiyor, güzelce elinizle yogurun. 
Gerekirse un ilave edin. 
















Tezgahinizi temizleyin ve unlayin ve üzerine kivama gelmis hamurunuzu alin. 


















Hamur kendini toparlayadursun, siz bu arada pay kalibinizi güzelce yaglayin. 

















Ardindan da güzelce unlayin ve kenarda bekletin. 

















Simdi ise hamurunuzu büyük bir merdanenin yardimi ile pay kalibindan daha büyük olacak sekilde acin. 
Her kismina esit derecede baski uygulayin ve hamurun her yerinin esit kalinlikta olmasina özen gösterin. 














Simdi daha önce yaglayip unladigimiz pay kalibimizin üzerine actigimiz hamuru, dikkatlice, yirtmadan yerlestirin. Kenarlardan hafif sarkmalar olabilir, onlar sorun degil. Onlari kesecegiz. 















Kenarlardan tasanlari kesip payimizin yüksekligini pay kalibinin yüksekligine esit hale getirelim. 
Arta kalan hamurlari atmayacagiz. Onlari süslemelerde kullanacagiz. 
















Payimizin tabaninin da güzelce pismesi icin dibine catalla rastgele delikler acalim. 


















Simdi daha önceden hazirladigimiz balkabakli dolguyu payimizin icine dökebiliriz. 

















Arta kalan hamurlardan süsleme yapma zamani: 
Bu hamurlari güzelce acin. Ve istediginiz sekil kurabiye kaliplari ile icinden sekil sekil hamur cikarin. 
Ben sonbahara yakissin diye tipik bir sonbahar hayvani olan sincabi sectim. 














Kaliplarla cikardigim sincap figürlerini payin etrafina yuvarlak bir bicimde dizdim. 
Isin bu kismi tamamen sizin yaraticiliginiza bagli. Istediginiz sekilde süsleyebilirsiniz. 














Daha önceden isittigimiz firinimizda balkabakli payi 200 derecede tam bir saat pisirecegiz. 
(Pisirme süresi firina göre degisebilir - bazi firinlarda belki 50 dakika da yeterli olabilir. O nedenle 45. dakikadan sonra payiniza hep arada bir göz atin)













Balkabakli pay genellikle balkabagi mevsiminde, yani sonbaharda yapilir. Genel olarak üzerine birazcik krem santi SIKILarak servis edilir. Yahutta mevsim meyvelerinden kullanarak da güzel bir servis yapabilirsiniz. 
Ben frenk üzümü, altin cilek ve inciri sectim. 















Bir saat sonra balkabakli payi firindan cikarin ve on dakika kadar sogumasini bekleyin. 

















Meyvelerle yahutta krem santiyle süsleyin. 
Ve iste mis kokulu balkabakli payimiz hazir. 
Ister ilik ilik, ister dolapta 8-10 saat beklettikten sonra dilim dilim servis yapin. 









Gercekten de sonbahara yakisan, cok cok hos bir lezzet. Herkes üsenmeyip, denemeli. 

Afiyet olsun:) 









Pazar, Kasım 24, 2013

Sonbahar dekorasyonu

En sevdigim mevsim kuskusuz yaz olsa da, sonbahar yazin bitisinin kaniti olsa da, sonbahara da isinmaya basladim son yillarda. Genellikle yagmurlu, gri ve soguk gecer sonbahar günleri ve tekrar okullarin acilmasinin, isin baslamasinin ve tatililin bitmesinin isareti oldugundan sevilmez genelde. Halbuki her mevsimi ayri ayri sevmeli insan.

Yemyesil yapraklarin birden sari, turuncu ve kirmizinin tonlarina büründügü ve bize görsel bir sölen sergilediklerini düsünürsek, sonbaharda da havalarin arada bir günesli ve sicak olabilecegini hatirlarsak, serinlerde sicak icecek keyiflerini, yapraklari dökülen bir ormanin ortasinda doga ile icice bir yürüyüsü düsünürsek, sonbahari belki de sevmeye baslayabiliriz hafiften.


Yaz bitmeye baslayip Eylül ayiyla birlikte yavas yavas yapraklarin rengi de degismeye baslarken artik sonbahar havasina girmenin evi de sonbahar havasina bürümenin zamani gelir.
En gec mutfak penceremden baktigimda karsilastigim manzara bana artik mevsimin degistigini ve evi buna göre dekore etme zamani geldigini söyler adeta:


Evi mevsimlere göre dekore etmek demek elbette bütün evi yada mobilyalari bastan asaga degistirmek anlamina gelmiyor. Sadece mevcut mevsimle özlesmis renklerle ve bir kac objeyle evimize o mevsimin havasini getirebiliriz. 

Ben sonbahar geldiginde dogal olarak kahverengi, sari, turuncu ve kirmizilara agirlik veriyorum. Bir kac mantar biblosu, disardan topladiginiz renkli yapraklar yada sahte ama gercek gibi görünen ve her yil kullanabileceginiz sahte yapraklar, yukaridaki renklerde bir kac demet cicek ve mevsime özgü meyvelerle evinize sonbahar havasi katabilirsiniz. Özellikle sonbahar mevsiminde bolca yetisen, turuncu, yesil ve beyaz tonlarinda olan balkabaklari ile hem sonbahara hem de Halloweene (yani cadilar bayramina) yakisir dekorasyonlar yapabilirsiniz. 


Benim mevsime göre düzenledigim bir kac masa ve dolap vardir evin icinde. Bütün evi, örnegin yatak odasini ve banyoyu dekore etmem. Sadece antre, mutfak ve salonu dekore etmeyi secerim, bu da en cok vakit gecirdigimiz yerler olduklari icin. Yukaridaki resimdeki salon sehpasina sonbahar renklerinde bir runner, üzerine bir demet canli sonbahar renklerinde cicek, bir iki balkabagi ve plastik sonbahar meyveleri ile bu dekoru yaptim örnegin. 



Mutfakta ise kirmizi ve bej renklerde bir örtü ve Amerikan servisler kullandim. Mantar biblolarimi ve turuncu güllerimi koydugumda mutfagima da sonbahar gelmis oldu. 



Salondaki bir dolabin üzerine de yine bir sonbahar temali runner, sahte ama gercek gibi görünen sonbahar yapraklari, bir balkabagi ve canli bir sonbahar cicegi yerlestirdim. 


Ve tabii ki benim vazgecilmezim olan mumlarim. Aslinda yaz - kis mum kullanmayi severim ancak sonbahardan itibaren, havalar sogumaya ve erken kararmaya basladiginda mumlar aksamlari benim icin olmazsa olmazlardan. Hem eve daha sicak bir hava katiyorlar, hem de sarimsi isiklariyla daha da sonbaharimsi bir hava yaratmada yardimci oluyorlar. 


Ailemizin minik fertleri, sevgili muhabbet kuslarimizin kafesini de yapay ama gercege cok yakin bir sonbahar daliyla süsleyince de, iste sonbahar dekorasyonumuz hazir. 

Anlayacaginiz bir kac örtü, sonbahar renklerinde canli ve yapay cicekler , bir iki mantar, sincap yada baykus biblosu , balkabaklari ve kokulu mumlarinizla sonbahar moduna girebilirsiniz hemencecik. 

Hem zaman almadan kolayca uygulayabileceginiz hem de bir kere elinizde bulundumu her sonbahar kullanabileceginiz minik sonbahar fikirleri bunlar. 


Sonbahar aksamlarinda zaten cogumuz disari cikmiyor, evimizde kalmayi tercih ediyoruz. Dolayisiyla en cok vakit gecirdigimiz yeri güzellestirelim, sonra bir fincan sicacik cayimizi ve kitabimizi alip evimizde sonbaharin tadini cikaralim derim ben.



Ögretmenlik ve ögretmenler günü üzerine


Bir 24 Kasim Ögretmenler Gününü kutladigimiz bu günde, kendim de ögretmen oldugumdan, bu konu hakkinda bir iki satir birseyler yazmak , görüslerimi bildirmek istedim.

Öncelikle ögretmenler günü hakkinda bilinmesi gereken bazi bilgileri hatirlatmak ve bilmeyenlerle paylasmak isterim:
Dünyanin bir cok yerinde aslinda 5 Ekim´de kutlanan Ögretmenler Günü ülkemizde 1981 yilindan bu yana hep 24 Kasim gününde kutlanmaktadir.  1981 yili Atatürk´ün 100. dogum yili oldugundan ve 24 Kasim tarihinde Atatürk´e "Milli Mekteplerin Basögretmenligi" sifati verildiginden ülkemizde bu tarihte kutlanir. Yani aslinda tarihcesine baktigimizda o kadar da eski bir gelenek sayilmaz. 

Bu günde genellikle ögrenciler eski yada su anki ögretmenlerini arar, hatirini sorar, onlara emekleri icin tesekkür ederler. Bunun yani sira bir cok ögrenci de ögretmenlerini hediyelere bogar ki, ben sahsen cicek ve el yapimi (örnegin bir resim, ögrencilerin hepberaber yaptiklari bir maket/ heykel , yazdiklari bir siir ) hediyeler disinda hicbir hediyenin kabul olmamasindan yanayim. Zira ögretmenler günü bazi ögrenciler ve veliler tarafindan - özellikle de okuldaki basari durumu orta ve ortanin altinda olan ögrenciler tarafindan-  tabiri caiz ise "yag -cekme" ve "yaranma"amaclariyla da kullanilabiliyor. Yahutta bazi ögretmenler bu günden faydalanmak isteyip cocuklardan dolayli yollardan da olsa hediye talep ediyorlar. 

Oysa ki ögretmenler günü hediyeden daha cok bir sükran günü olarak kabul görmelidir. Candan bir tesekkür ve vefayi göstermek : bir telefon, bir mesaj, icine iki satir yazilmis bir kart bir ögretmen icin en büyük hediye olmalidir. 

Ayrica Ögretmenler Gününün ögretmenler icin gercek bir ihtiyac oldugu kanaatindeyim. Moral ve motivasyon anlaminda bir ihtiyac: 
Ögretmenlik zor zanaattir: Bir cok insana göre "kiyak istir": Saat sekiz ila öglen iki arasi calisir ( yani yarim gün calisir), mis gibi evine dönersin. Cumartesi - Pazarin bostur, bol bol tatilin vardir. Memur kadrosuna girdiysen hayatin garantidir, ne uzar ne de kisalirsin. Bircoklarina göre. 

Bunlar dogru, ancak ögretmenligi gercekten, yürekten ve severek yapan bir ögretmenin isi aslinda zordur:

Eve gelince is bitmis olmaz: cocuklarin yazdigi makaleleri, testleri, kompozisyonlari kontrol edersin , defalarca. Bazi kargacik burgacik yazilarda takilir, gecenin gec saatlerine kadar gözünü yorarsin. Yanlis diye cizmeden önce, acaba farkli birsey mi söylemek istedi diye kendine on kere sorarsin.

Iyi bir ögretmensen onlarin altina ögrenci neleri iyi yapmis, neleri daha iyi yapmasi gerekir ve bunu nasil yapabilir diye düsünür, kafa yorar ve not edersin. 

Sinifta itilen kakilan cocuklar icin gözünü acik tutar, onlari ezdirmezsin. Onlarin da güclü ve basarili yönlerini bilir ve göz önüne cikarirsin, onlara öz güvenini arttirmaya calisirsin.

Basarili cocuklari över, daha az basarili olanlarin daha basarili olmasi icin gayret gösterir, "basarisizliginin nedeneri ne olabilir acaba?" diye düsünürsün. 

Ailesinden siddet gören, arkadaslari tarafindan dislanan, maddi imkanlari sinirli olan yada ergenlik sorunlari yasayan cocuklari tespit eder, bunlara ona göre anlayisli davranir, eger elinden geliyorsa ve istiyorsan yardim edersin. 

Bazen dersten sonra bir cocukla uzun uzun siniftaki yada baska problemleri hakkinda sohbet edersin, ona nasil yardim edebilecegini düsünürsün. Kendi zamanindan harcarsin. 

Dersten bir önceki gün, yarinin hatta diger haftanin dersini, testini, konusunu, hazirlarsin. 

Bu konuyu hangi metodlari kullanarak en iyi anlatabilecegini düsünürsün. Bir plan yaparsin. O plani eksik bulur, onu yirtar, yine bir plan yaparsin. 

Gazete, makale yada bir hikaye okurken "ben bunu su konuyla iliskili kendi dersimde kullanabilirim " der, onu keser, bir kenara koyarsin, zamani geldiginde cikarirsin. Buna benzer bir cok makale, yazi kesersin, biriktirirsin, arsivlersin. Onlar evinde kutu kutu yer kaplar.

Sen, iyi bir ögretmensen eger, yurdunda, dünyada neler oluyor - politik, sosyal, teknolojik gelismeler nedir, bilmek zorundasindir, bunlari ilgiyle takip eder, bilgilendirmek icin önce kendini bilgilendirirsin. 

Dersin sIKIci olmasin diye arada bir kullandigin metodlari degistirirsin. Olanaklar dahilinde farkli medyalari kullanirsin ( kimi zaman tepegözle, kimi zaman bilgisayalarla, kimi zaman cdlerle, kimi zaman -varsa eger- Smartboard ile calisirsin). 

Konulari bikmadan SIKILmadan, gerekirse tekrar tekrar anlatir, anlamayanlar icin farkli sekilde anlatabilmeyi denersin. 

Tenefüslerde gözün acik olur, kavga edenleri görür, ayirir, tehlikeli yada yanlis seylere meyilli olanlari (sigara, icki, uyusturucu gibi) izler, gerekirse uyayir , gerekirse gerekli mercilere bildirirsin. 

Okulunu ve sinifini kollarsin. Temiz tutarsin. Gerekirse boyar, yeniler, tadilat yaparsin. Ögrencilerine de ayni sekilde davranmalari gerektigini ögretirsin. 

Genel olarak ögrencilerine sadece ders vermez, bunun yaninda her zaman insani, dini, kültürel ve medeni degerleri de ögretirsin. 

Onlarin dogru davranislar sergilemesini bekler ve onlara örnek olursun. Örnegin gerekirse derse yetismek icin bir degil iki otobüs öncesine binersin. Onlarin zamaninda derste olmasini beklerken, sen gec gelemezsin. Bu bazen daha erken kalman gerektigi anlamina gelir, bazen daha az uyuman. 

Iyi bir ögretmensen, cocuklarin derste sadece ögrenmelerini degil, eglenerek ögrenmelerini istersin. Sakadan, mizahtan anlar, bunlarin dozunu ayarlamayi bilir, ögrencilerin seve seve derse gelecekleri, hos bir atmosfer yakalamak icin ugrasirsin. 

Ögretmensen kendine ceki düzen verirsin. Düzenli, bakimli, temiz ve davranislariyla örnek bir insan olma sorumlulugunu tasir ve bunu benimsersin. 

Veli toplantilarinda cocugu haylaz, tembel ve basarisiz oldugu halde kendileri icin bir tane olan bazi velilere cocuklarinin gercek yüzlerinden bahsedip, onlarin biraz da medalyonun diger tarafini görmeleri icin ugrasirsin.

Ögrencilerle hem arkadas olursun, hem de onlarin saygi duyduklari bir büyükleri olma dengesini kurmaya ve korumaya calisirsin.  

Kisacasi: ögretmenlik, iyi ögretmenlik; özveri, kendi zamanindan harcama, sevgi, adalet duygusu, hassasiyet ve sonsuz bir vericilik gerektirir. Yani iyi ögretmenlik zordur. Sadece 4-5 yil okuyup, egitim fakültesini bitirip, kadroya girmek ile ögretmen olunmaz. 
Bu özellikleri tasiyan, meslegini bol tatilinden dolayi degil, meslegi oldugu icin seven ve yapan tüm ögretmenlerimizin de o yüzden hem yaptiklarinin degerinin bilinmesi, hem de onlara moral ve motivasyon olmasi sebebiyle bir gün dahi olsa da bu günün kutlanmasi o yüzden önemli ve gereklidir. 

 Aydinlik, sevgi ve saygi dolu, toleransli ve her manada kaliteli insanlar, nesiller yetistiren tüm iyi ögretmenlerimizin Ögretmenler Günü kutlu olsun. 




Salı, Kasım 19, 2013

Teras keyfi

Kasim ayinin ortalarinda ne terasi, ne bahcesi ?! diyeceksiniz belki, ancak ben aslinda simdiden baharin gelmesini bekliyor, havalar isinir isinmaz kendimi bos vakitlerimde terasamiza atip ciceklerimizle ilgilenmek istiyorum.

Galiba insan büyüdükce hobileri de onunla beraber gelisiyor ve degisiyor. Bundan 10 yil önce teras, bahce , cicek deseniz burun kivirir ve bu konulari önemsemezdim ancak son bes yildir dogaya daha yakin, bitkilere canlilara daha alakadar hissediyorum kendimi.

Su anda oturdugumuz daireyi ilk kez soguk bir Subat günü gezmistik. Büyük terasi görür görmez resmen asik olmustum .Evi tutmamizin en büyük nedenlerinden biri de oydu.


Henüz oldukca bakimsiz, bombos bir terasti. Ancak daha görür görmez buranin potansiyalini kafamda hayal ettim. Terasi cevreleyen agaclari yesil, bulutlari da mavi hayal edince, bir de terasin güzellestigini düsününce, "tamam" dedik. "Budur". 

Evin gerekli tadilatlarini yapip, döseyip, evlenip, balayina gidip dönünce, havalarin ilk isinisiyla birlikte terasi güzellestirmeye koyulduk. Bize en yakin bahce merkezinden (Almanya´da Gartencenter diyorlar) bitkileri, (tabii ki) Ikea´dan da bahce mobilyalarimizi aldik. Terasa tasidik. 


Esimle isleri paylastik: o mobilya ve cardaktan sorumlu, ben ise ciceklerin ekimindendi. 


Insanin elbette bütün bir hafta sonu boyunca ugrastiginda beli agriyor ancak yazlari güzel havada degecegini bildigimizden büyük bir sevkle ise koyulduk. 


Basta elbette en sevdigim cicekler olan ortancalar olmak üzere, yaban lavantalari, petunyalar ve diger beyaz, mor ve mavi ciceklerle terastaki tüm saksilari ciceklerle doldurduk. Özellikle de saksilari simetrik sekilde yerlesmeye gayret ettik -cünkü böye daha derli toplu durduguna inaniyorum. 



Lacivert cardagimizi da kurup, altina masa ve sandalyeleri de yerlestirip, biraz da mumlar ve fenerler ile süsleyince, yaza hazir olduk. Cardagin arkasinda gördügünüz bina isyerleri. Hafta ici 17 den sonra kimse yok. Hafta sonlari zaten boslar. Üst katimizda da bir psikolog muayenehanesi var. Yani oradan da bize hafta ici belli bir saatten sonra yada hafta sonu karisan, rahatsiz eden yok. Agaclar da yesillendi mi sehrin ortasinda kimsenin göremedigi ferah bir terasta oturabilmenin sansini yasiyoruz.


Gel zaman git zaman terasta bazi eklemeler de oldu. Örnegin resimde gördügünüz fenerler gibi. Yaz aylarinda, hava sicak oldugunda ve karardiginda arada bir yakiyoruz. Gercekten cok hos ve romantik bir atmosfer katiyorlar. 


Banyo penceresinin terasa bakan tarafina da wisteria bitkisinden koyuk. Mayis ve Haziran aylarinda salkim salkim mor mor yapraklari var - sanki mor bir yagmur gibi duruyor. Bu ekildigi ilk hali. 


Bu fotografta ise wisteriamiz bir ay sonra görülüyor. Yerini sevmis olsa gerek ki, yesillendi ve cicek bile acmaya basladi. Hayalim bütün pencerenin etrafini kaplayan mor mor salkim salkim ciceklerin acmasi. 2013 bahari Almanya´ya genel olarak cok gec geldigi ve soguk gectigi icin bu sene cok cicek vermedi. O nedenle umutlar 2014 baharina kaldi diyelim. 


Wisteriamiz cok cicek vermedi ancak ortancalar baharin soguk gecmesine ragmen gec de olsa actilar. Sizce de kocaman top top cicekleriyle nese uyandirmiyorlar mi? Ayrica yaza kisa dayanikli da olduklarindan ortancalar favori ciceklerim. Mavi saksilarin icinde harika duruyorlar, bence.


Terasin bir kösesini de yenilebilir otlar bölümü olarak degerlendirmek istedik: feslegen, maydanoz, kekik, nane, dereotu ve biberiyemiz yazlari her daim taze. Bu tahtadan platform daha önce sarkan kablolari gizlemek amaciyla yapildi. Cok da pratik oldu: hem mangal yaparken üzerine bir cok tabak koyabiliyoruz, hem de terasta yemek yerken, hava cok esmiyor ve soguk degilse kuslarimizi da buraya cikariyoruz. 



En son olarak da sezlonglarin da eklenmesiyle terasimizin dösemesini tamamladik. Yine bir an önce bahar gelsin, yaz olsun olsun, ciceklerimizle ilgilenelim diye sabirsizlikla bekliyorum. Malumunuz Almanya´da cok yaz olmuyor belki ama sicak oldu mu da gercekten sicak oluyor ve böyle günlerde böyle bir terasa sahip olmanin mutlulugunu yasiyoruz. 
En sevdigim sey de: terasla ilgilenildikten sonra güzel bir sofra kurmak ve sevdiklerim ve misafirlerimle yazin ve terasin tadini cikarmak. 

Bizim sansimiza böyle büyük bir teras denk geldi. Herkesin illa büyük bir terasi olmak zorunda degil. Önemli olan sahip oldugumuz bir balkonu bile yasanabilir ve keyif alinabilir bir hale getirmek, onu güzellestirmek. Kistan sonra balkon, teras yada bahceyi adam etmek belki biraz zor oluyor, insani ugrastiriyor ancak sonrasinda cikarilan keyifi düsünüp kendinizi motive ederseniz, cabucak da halloluveriyor. 

Bir an önce bahar gelsin:) 

Pazartesi, Kasım 18, 2013

Cuperella (bir cupcake cenneti)

Sevdigim mekanlar bölümü icin ilk olarak hangi mekan hakkinda yazsam diye düsünmek ve cevabini bulmak zor olmadi hic: en sevdigim mekan acildigindan beri Aachen Pontstraße´de yer alan pasta ve cupcake cenneti: Cuperella.

Mekanin adindan da anlasilabilecegi üzere Cindrella´dan esinlenmis ve iceriye girer girmez kendinizi prensesler yada prensler gibi - kisacasi masalimsi bir ortamda hissediyorsunuz.

Pontstraße Aachen´da bir cok kafe, restoran ve barlarin oldugu, üniversiteye yakinligindan dolayi özellikle güzel havalarda ögrencilerin akin ettigi, genc, dinamik ve trendy bir sokaktir.


Burada bir Aachen´in ilk cupcake kafesinin acilacagini duydugumda cok heyecanlanmistim. Benim cupcake yemeyi de yapmayi da sevdigimi biliyorsunuz. Ve gercekten de distan da icten de gayet davetkar, hos ve farkli bir mekan olmayi, moda olmayi basardi Cuperella kisa bir zaman icerisinde. 


Her gecisimde özenle dekore edilmis penceresine uzun uzun bakmadan edemiyorum. Her pasta her cupcake adeta birer sanat eseri. Insan yemeye kiyamaz gibi geliyor ancak kiyiliyor elbette. En önemli özelliklerinden biri de pastalarin görüntülerinin kadar tadlarinin da harika olmasi. Her türlü zevke göre pasta ve cupcake mevcut. 


Iceri girildiginde - eger sayet bos bir yer bulabilirseniz - pembe beyaz harika bir ortam sizi bekliyor. Genc-yasli, ögrenci yada degil genis bir kitleye hitab eden mekanda sirf bu atmosferi solumak icin bile gelenler biliyorum:) 


Cuperella da aslinda sadece cupcake ve pasta yok, burada hafta sonlari ve hafta icleri kahvaltilar da edebilir, harika bagellar yiyebilir ve mevsime göre iceceklerin de tadina varabilirsiniz. Benim favori cupcake imi sorarsaniz: Alice Vanilla. Genellikle üzerine mavi bir cicek ekliyorlar , belki de o yüzden beni cekiyordur, bilemiyorum. 


Cuperella da ister iceri gecip oturabilir, ister cupcake yada diger güzel tatlilari eve paket de yaptirabilirsiniz. Sparis üzerine elbette dogum günleri , dügün ve diger özel günler icin de harika cupcake ve pastalar da yaptirabilirsiniz. 


Iyi bir kiz arkadasinizla gelip kahvenizi yudumlayip sohbet etmek icin, bir hafta sonu kahvaltisi yada sevgiliniz / esinizle basbasa hos vakit gecirmek icin ideal bir mekan.
Cuperella yi seviyor ve herkese siddetle tavsiye ediyorum. Bayilacaksiniz!

(NOT: son fotograf haric diger bütün fotograflar Cuperella´nin Facebook sayfasindan alinmistir)